Üzerine çok konuşulan ve sanki sınırlarımızı kapatırsak, pasaport vermezsek çözülebilecek bir konu gibi ele alınan bir şehir efsanesi beyin göçü. Peki büyük bir sorunla karşı karşıya mıyız?
Ya da bir başka açıdan bakalım. Bu güzel doğayı, arkadaşlarınızı, ailenizi ve yüzlerce iş yapma fırsatını bırakıp bir maceraya atılmak gerçekten cazip mi?
Bence fiziksel göç büyük bir sorun değil. Tabii ki, Türkiye dışında hem finansal hem de kariyer anlamında iyi şartlarla iş bulup giden ve takdir ettiğimiz çok değerli kişiler var. Onların Türkiye’ye katkıları günümüzde de, ileride de çok daha büyük olacaktır. Artık global bir dünyadayız. İş gücünün farklı coğrafyalarda farklı deneyimler elde etmesi çok gerekli ve katma değer yaratan bir konu. Önemli olan işgücünün her yöne dolaşımını sağlayacak gerekli imkanları yaratmak. Türkiye’den Amerika’ya çalışmaya gidenler oluyorken Ukrayna ya da Kore’den Türkiye’ye çalışmaya gelenler oluyorsa bırakın zararı, müthiş bir faydadan bahsediyor oluruz.
Türkiye’nin birçok dev şirketinin üst düzey yönetim kademesinde hiçbir yabancı çalışan göremiyoruz. Diğer taraftan teknoloji şirketlerinde oran biraz daha iyi durumda ama yeterli değil. Aman kimse gitmesin demek yerine, yurtdışından kimleri getirebiliriz, onların mutlu yaşamaları için sadece şirket içerisinde değil, toplum ve şehircilik olarak neler yapabiliriz konularına odaklanmamız gerek.
Benim endişe ettiğim daha büyük bir tehlike var. Birçok okumuş, eğitimli kişinin sürekli olarak yurtdışına gitme “kaçma” gibi söylemler içinde olması, gidicem diyerek gitmemesi. Bu kişiler müthiş bir olumsuz hava yaratıyor, üretmiş oldukları dedikodusal ortam ile gerçekten zarar veriyorlar. Çevresinde güvendiği ve örnek aldığı kişilerden “gidicem” söylemini duyan insanlar karamsarlığa kapılıyor, anlamsızca ülkeden ayrılma fırsatları aramaya başlıyor. Komik olan, gidicem diyenlerin bir bölümü gideceği ülkeyi görmüş bile değil.
Gözlemim, bu zihniyete giren kişilerin mevcut çalıştıkları işlerinde performansları düşüyor. Gelecek ve kariyer beklentileri belirsizliğe yönleniyor ve performans sorunlarından dolayı işsiz kalma riskleri artıyor. Sonuç olarak bütün bunlar bir zincirleme reaksiyon başlatıyor. Sürekli gitmeyi konuşanlar kendilerini geliştirmiyor, sosyal hayatına, iş dünyasındaki ilişkilerine ve kariyerine yatırım yapmıyor ve hergün kendileri kaybediyor. Motivasyon düşüklüğü nedeniyle mevcut iş ve sosyal hayatları kötüleşiyor, bunun doğal sonucu motivasyonları daha da düşüyor.
Benim şaşırdığım nokta, bu değerli beyinler nasıl oluyorda sakin ve objektif bir şekilde durumu değerlendiremiyor. İyi bir universiteden mühendis olarak mezun olmuş birisi “yurtdışına çıkayım da, ne iş olsa yaparım” dediğinde şok oluyorum. Yıllarca oku, ağır bir mühendislik eğitimini tamamla, sonra arkadaşlarından ve ailenden uzak bir coğrafyada, kültürüne yabancı olduğun bir ortamda sıfırdan başlayıp başarılı ve mutlu olmaya çalış. Pek akıl alır gibi görünmüyor.
Dediklerim yanlış anlaşılmasın. Yurtdışında çalışmayı destekliyorum. Eğer başarılıysanız, fark yaratıyorsanız sizi dünyanın her yerinden bulurlar. Teklifler içinden her açıdan en cazip olanı seçer gidersiniz. Hem kendiniz hem de ülkeniz için fark yaratırsınız. Fakat kaçar gibi giderseniz, gidip yaşamadan cennet sandığınız yer, kötü sürprizler ile dolu bir maceraya dönüşebilir.
İş seyahatlerim sebebiyle dünyada 100’e yakın şehre gitmişimdir. İnanın birkaçı dışında imrendiğim olmadı. Hep geri döndüğümde sahip olduğumuz imkanlara ve fırsatlara şükrettim. O yüzden herkese tavsiyem, mevcut şartlarınızı en iyi şekilde kullanın. Bardağın boş tarafına değil, hep dolu tarafına odaklanın. Eldeki imkanlarla kendiniz, çevreniz, şirketiniz, toplum ve ülke için en fazlasını yapın. Bütün bunlar sizi geliştirecek, güçlü ve motive bir kişi haline getirecek. Sonrasında hayat adil davranacaktır…